Alkali Beslenme Nedir?
Günümüzde oldukça popüler olan ve sıkça sorulan diyet modellerinden alkali diyetin temeli, bazı besinlerin daha az bazı besinlerin ise daha fazla tüketilmesi ilkesine dayanmaktadır. Bu tür diyet et, süt ve ürünleri, yumurta, tam tahıl ve işlenmiş besinlerin tüketiminin azaltılmasını; sebze, meyve ve bakliyat tüketiminin artırılmasını önermektedir. Alkali diyet içeriğinde şeker, tuz ve et tüketimi tamamen yasaklanmamakta, sadece miktarı azaltılmaktadır.
Bu diyet modelini savunanlar ağırlık kaybından çok kemik ve böbrekler üzerindeki yararlı etkisi üzerinde durmuş, karşı çıkanlar ise bu diyet modelinin oldukça kısıtlayıcı oluşunun ve yetersiz beslenmeye yol açabileceğinin üzerinde durmuştur.
pH Kavramı
pH organizmalar ve hücreler için hayati öneme sahiptir. pH cetvelinde 7. seviye nötr, 7’nin altı asidik, 7’den 14’e kadar olan kısım ise alkali ortamı ifade eder. İnsanlarda serum pH düzeyi 7.2-7.4 aralığında alkali düzeyde olmalıdır. Bu düzeydeki en ufak düşmede bile vücut, aşırı asidi nötrlemek için kandaki mineralleri geri çeker ve eğer kişi mineralden zengin bir diyet yapmıyorsa bu mineraller kemik, karaciğer ve kalp gibi depolarından çekilir ve bu dokularda ciddi hasara yol açabilir.
Böbrekler bazı maddelerin emilimi bazı maddelerin ise atımını sağlayan bir sistemle kan pH değerini sabit tutmaya çalışır. Yapılan bir çalışmada diyetin asit içeriğinin kan pH’ı üzerinde etkili olmadığı ancak yüksek asit içerikli diyetin zaman içerisinde böbreğin bu sistemini bozabileceği ortaya konmuştur. Ayrıca bu bozulma yaşlanmayla birlikte de sıklıkla görülür.
Ancak diyette ve yaşam şekillerinde yapılan küçük değişiklikler yüksek asidin sebep olduğu sorunları giderebilir. Derin nefes alma stresi düşürür ve vücuttan karbondioksit uzaklaşmasını artırır. Egzersiz ise stresi hafifleterek vücutta asiditeyi azaltır. Ancak aşırı sıklıkta ve çok yoğun yapılan egzersizlerin kaslarda laktik asit artışına sebep olabileceği ve yüksek asiditeye zemin oluşturabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bunların yanı sıra pH üzerindeki en büyük etkiyi diyet oluşturmaktadır. Birçok bilim insanı besinlerle alınan alkali/asit oranının 7/3 olmasını önermektedir.
Alkali ve Asit Besinler
Alkali Besinler
· Sebzeler ve bitkiler
· Meyveler
· Tam tahıllar
· Kurubaklagiller
· Yağlı tohumlar (fındık, fıstık vb.)
· Yeşil çay
Asidik Besinler
· Süt ve süt ürünleri
· Hayvansal protein
· Çikolata
· Kafein
· Soda
· İşlenmiş ürünler
· Kızarmış ürünler
· Alkol
· Mayalı ürünler
Alkali Beslenmenin Sağlık Üzerine Etkileri
Yaşlanma kas kaybının artmasına bağlı düşme-kırıkların artışına zemin oluşturabilir. Yaşlı kadın ve erkekler üzerinde yapılmış üç yıllık bir çalışmanın sonucu, potasyumdan zengin beslenmenin (sebze ve meyve tüketimi) asit yükünü azalttığı ve kas kaybını önlediği yönündedir.
Buna ek olarak, Tucker ve arkadaşlarının 69-97 yaş aralığındaki bireylerle yaptığı bir çalışmada; meyve ve sebzelerden potasyum ve magnezyum alımının kemik mineral yoğunluğunu artırdığı ve kemik kaybı hızını önemli ölçüde azalttığı gösterilmiştir.
Önceki çalışmalar, diyetteki asit yükü ile tahmin edilen asit-baz dengesizliğinin abdominal obezite, hipertansiyon ve anormal lipid düzeyleri gibi olumsuz metabolik semptomlarla ilişkili olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca diyetle yüksek protein alımını izleyen Batı ülkelerinde, diyet kaynaklı metabolik asidozun, artan insülin direnci ve tip 2 diyabet riskleriyle ilişkili olduğu gözlenmiştir.
2020’de Kore’de yapılan bir çalışmaya göre obez olmayan bireylerde metabolik asidozun insülin direnciyle ilişkili olmadığı ancak obez ve düşük fiziksel aktiviteli bireylerde insülin direncine sahip olma riskinin %33-36 oranında daha yüksek olduğu saptanmıştır. Buradan yola çıkılarak kilo kontrolü, alkali beslenme ve artan fiziksel aktiviteyle birlikte metabolik asidozun sebep olabileceği insülin direncinin önlenebileceği söylenebilir.
İki yüz birey ile yapılan bir çalışmada, kişilerin diyetlerindeki asit yükünün böbrek taşı oluşumunda oldukça önemli bir risk faktörü olduğu, alkali minerallerin (potasyum ve kalsiyum) ise taş oluşumunu azalttığı bulunmuştur.
Bunların yanı sıra asidoz (kan pH’ının düşmesi) ile kanser riskini artıran kronik iltihaplanma arasında ilişki olabileceği düşünülmektedir. Özellikle Amerikan diyetinin temelinde işlenmiş yiyecekler, et, süt ürünleri, yumurta, balık, mısır, fındık, çikolata, rafine şeker, yapay tatlandırıcılar ve buğday gibi asidik olarak kabul edilen besinlerin yer alması, bu tür diyetlerin yaygın kullanıldığı ülkelerde kanser yaygınlık oranının artması ile ilişkili olabilir. Alkali diyet ve kanser ilişkisi üzerine yeterli çalışma bulunmamakla birlikte alkali diyet, Amerikan Kanser Derneği’nin kanserde uygulanabilecek diyetler yönergesiyle yüksek uyum içermektedir.